Romatizmal hastalıklar
Vücudumuzun kasları, eklemleri, bağları gibi hareket sistemimize ait yapılarında bozukluklara yol açmak suretiyle bedenimizde fonksiyon kayıplarına ve bunun sonucu olarak da yaşam kalitemizde düşmeye yol açan hastalıklardır.
İş gücü kayıplarının % 10'una neden olan, bedende kalıcı hasarlar bırakabilen ve 200 'e yakın hastalıktan oluşan romatizmal hastalıklar bu özellikleriyle tüm dünyada en pahalıya mal olan hastalıklar grubundandırlar. Ancak bir çoğu kronik şekilde seyreden bu hastalıkları sadece ilaç kullanarak kalıcı biçimde tedavi etmek çoğunlukla olanaksız olduğundan, esas amaç hastalığın verebileceği hasarı ve fonksiyon kayıplarını en aza indirmek ve mevcut koşullar içerisinde yaşam kalitesini maksimuma yükseltmektedir. Bu nedenle tüm romatizmal hastalıklarda kapsamlı bir rehabilitasyon programına mutlaka ihtiyaç vardır. Bu programlarda; kişiye özel düzenlenmiş uygulamalarla ağrı ve spazmı gidermek, eklem tutukluklarını açmak, kasları güçlendirmek ve sonuçta hareket sisteminin performansını arttırmak hedeflenir.
Hastanemiz fizik tedavi rehabilitasyon bölümü; 13 tedavi yatağı ve donanımlı rehabilitasyon salonu ile günde 120 hastayı tedavi etme kapasitesine sahiptir. Ayaktan tedaviye gelen ve diğer servislerde yatan hastalarımız fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzman hekimi tarafından değerlendirildikten sonra tedavileri fizyoterapist ve fizik tedavi teknikerlerimiz tarafından sürdürülmektedir.
Bölümümüzün cihaz parkında ultrason, lazer, tens, interferansiyel akım, elektrik stimulasyon, hot pack-cold pack, infraruj, fluidoterapi, traksiyon, intermittan pnömatik kompresyon, CPM gibi modern tıbbın gerektirdiği tüm tıbbı cihazlar bulunmaktadır. Rehabilitasyon salonumuzda el rehabilitasyon ünitesi dahil olmak üzere tüm rehabilitasyon gereçleri mevcuttur
Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon bölümünde aşağıdaki hastalıklar tedavi edilmektedir;
- Ağrılı romatizmal hastalıklar: kireçlenmeler , iltihaplı romatizmalar, yumuşak doku romatizmaları, boyun ve bel fıtıkları, osteoporoz
- Ortopedik sorunlar: Kırık, çıkık ve burkulmalar, eklem sertlikleri, skolioz, menisküs yırtıkları, kalça ve diz protezi operasyonları ve el cerrahisi sonrası sorunlar, omuz rahatsızlıkları, spor yaralanmaları,
- Nörolojik sorunlar: İnme, yüz felci, omurilik yaralanmaları, travmatik beyin hasarları, multipl skleroz, parkinson, kas hastalıkları, sinir sıkışmaları, periferik sinir kesileri ve felçleri, nöropatik ağrı.
Bölümümüzde ayrıca; meme ameliyatları sonrasında eklem tutuklukları ve lenfödem tedavisi, geriatrik rehabilitasyon, yanık rehabilitasyonu yapılmaktadır.
İNME (FELÇ) GEÇİREN HASTALARDA AYNA TEDAVİSİ
Dünyada her yıl 15 milyon insan inme geçirmektedir. Ölüm nedeni olarak tüm hastalıklar arasında 3. sırada yer alan inmenin erken dönem tedavilerindeki başarı oranlarının artışına paralel olarak hastaların hayatta kalma şansı artmış, dolayısıyla inme sonrası rehabilitasyon gereksinimi olan hasta sayısı giderek çoğalmıştır.
İnme rehabilitasyonunda amaç kas gücünün ve koordinasyonun arttırılması, yetersizliğin azaltılması,kişinin fonksiyonel bağımsızlığının fazlalaştırılması, engelliliğinin minimize edilmesi, aile ve toplum hayatına geri dönüşünün sağlanmasıdır.
Bu amaca yönelik olarak uygulanan ve uzun süren rehabilitasyon programlarında kişiye özel planlanmış klasik egzersizler,fizik tedavi uygulamaları, masaj, akupunktur, görsel-duyusal biofeedback, ortezler, elektrik stimulasyon,iş – meşguliyet tedavisi, konuşma terapisi, robotik rehabilitasyon, sanal gerçeklik uygulamaları, bilgisayar konsol oyunları, vb.. gibi tedavi şekilleri uygulanmaktadır.Tüm bu tedavilerin hangisinin, veya hangilerinin kombinasyonunun daha etkili olduğu konusunda bir görüş birliği henüz oluşmamıştır, farklı yöntemlerin geliştirilmesine de hala ihtiyaç vardır.
Bu çerçevede olmak üzere son yıllarda geliştirilmiş olan AYNA TEDAVİSİ (AT) ilk olarak kolu kesilmiş bir hastanın kesik kol bölgesinde sürekli duyduğu fantom ağrı (hayalet ağrı)yı tek seansta yok ederek dikkat çekmiştir. Felçlerde de oldukça başarılı sonuçları olan bir tedavi şeklidir. Felç olan kimselerde beyinde yeniden bir yapılanma olmaktadır. Beyin uzvun felç olduğunu ona gönderdiği sinyallere karşılık gelmemesi ile öğrenmektedir. Bu durumu tersine çevirmek; yani sağlam tarafın hareketini beyine gönderip bu görsel aldatmaca ile hasta tarafın istenilen hareketi yapabildiği izlenimi vermek, böylece beynin hasta tarafa ait eski öğrendiklerini silebilmek mümkündür. Kişi hareketi henüz yapmasa da,felçli tarafın hareketinin hayal edilmesi bile sonuç almada etkinlik sağlamaktadır.
Sağlam kol veya bacağın hareketleri üzerine odaklanmış bir tedavi yöntemi olan AT uygulamasında;
Masaya dikey konan bir aynanın ön tarafına sağlam el konurken, felçli el aynanın arka tarafına yerleştirilir,hasta felçli elini görmeden sağlam elini hareket ettirir ve bunun aynadaki yansımasını izler.Aynadaki sağlam el hareketinin görüntüsü beyinde görsel bir illüzyon yaratarak felçli elin hareket ettiğine dair bir geribildirim yaratır, beyin felçli elin hareket ettiğini düşünür.Amaç; iyileşmeye yardımcı olan görsel girdilerin arttırılmasıdır
Yapılan çalışmalarda AT ile felçli taraf eklem hareketinde açılma ve elin fonksiyonel durumunda düzelme olduğu belirlenmiş,bunun sonucunda kişinin günlük yaşam aktivitelerinde bağımsızlık da artmıştır.
KURU İĞNE TEDAVİSİ
Kuru iğne tedavisi (KİT) kas ve iskelet sistemimizdeki ağrılı kas spazmlarını çok etkili ve son derece hızlı bir şekilde çözen güvenilir bir yöntemdir.
Kas ve iskelet sistemindeki birçok ağrılı olayın nedeni stres, zorlama, fıtık, vb.. gibi ağrılı hastalıklar nedenlerle kasılmış ve kısalmış kaslardır. Spazm haline geçerek sertleşmiş olan kaslar ciddi bir ağrıya neden olur. Ağrı yeniden spazmı doğurur. Tedavi edilmediğinde giderek artan "spazm ve ağrı kısır döngüsü" hastayı kilitler, hareketlerde esneklik kaybına, ağrılı tutukluklara yol açar. En önemli ve rahatsız edici sonuçlardan birisi de kısalmış ve gergin kasların içinde tetik nokta adı verilen ve halk arasında kulunç diye bilinen ağrılı sertliklerin gelişmesidir.
Genellikle hastalar (hatta bazen hekimler bile) bu gidişatı basit bir kas ağrısı gibi yorumlayıp uzun süre geçiştirmeye çalışırlar, ya da kas gevşetici ilaçlarla çözüm ararlar, sorun giderilmezse yaşam kalitesi belirgin şekilde düşer. Bu duruma gelmiş hastalardan tipik olarak "gezmediğim hastane, branş, doktor kalmadı,bir türlü düzelemedim" yakınmasını çok duyarız.
KİT tüm bu ağrılı durumları hemen hiçbir yan etki görülmeden, güvenilir ve son derece hızlı bir şekilde gideren bir yöntemdir. Çok ince iğneler tecrübeli hekim tarafından sorunlu bölgelere usulüne göre batırılır ve çıkartılır, hasta işlem sırasında en fazla bir sivrisinek ısırığı kadar ağrı hisseder, birkaç dakika içinde ağrı ve spazm sona erer, hasta hızla rahatlar.
KİT hangi sıklıkta ve kaç seans uygulanır? Başarı oranı nedir?
Tedavi seans süreleri her hastada değişebilir.Tek seansta bile tam sonuç alınabileceği gibi, birkaç seansa daha gereksinim duyulabilir. Başarı oranı %80-95, bazen %100'dür.
PROLOTERAPİ
Vücudumuzun hareketlerinden sorumlu olan KAS-İSKELET SİSTEMİ'miz kemik, eklem, kıkırdak, bağ, kas, kiriş gibi yapılardan oluşur.
Genç yaşlarımızda sorunsuz bir şekilde yıllarca bize hizmet eden kas ve iskelet sistemimizin bütün parçaları yaşlanmamızla birlikte bir makinenin parçalarının zamanla eskimesi gibi artık iyice deforme olur ve bu nedenle boynumuzda, belimizde, eklemlerimizde herbiri inatçı ağrılarla seyreden KRONİK ROMATİZMAL HASTALIKLARgelişir. Bu hastalıklar nedeniyle oturma – kalkma – yürüme – eğilme – merdiven çıkma – üst raftan bardak alma, vb.. gibi en basit günlük hareketlerimizi yapmak bile giderek zorlaşır, yani FONKSİYON KAYIPLARIna uğrarız, sonuçta da YAŞAM KALİTEMİZDE GİDEREK ARTAN CİDDİ BOZUKLUKLAR ortaya çıkar.
Bağlar neden birinci derecede önemlidir?
Kas-iskelet sistemimizde gelişen bu bozuklukların EN BAŞTA GELEN SEBEBİ zannedildiği gibi kemik, kıkırdak, kas hasarları değil, iskelet sistemimizdeki BAĞLARIN HASARIdır.
Bağlar tüm eklemlerimizin ve omurgamızın etrafını son derece sıkı bir şekilde sarmak suretiyle onları sert ve güçlü bir halde tutan temel yapılarımızdır. Hepimizin başına günlük hayatta her zaman gelebilen ve fazla önemsemediğimiz ÇARPMA, DÜŞME, ZORLAMA, vb.. gibi durumlarda İLK ZORLANAN VE İLK HASARA UĞRAYAN DOKULAR BAĞLARIMIZDIR. Vücudumuzun genç yaşlardayken bile tam olarak tamir etmekte zorlandığı hasarlı bağlarımız, zaman geçtikçe ve bedenimiz yaşlandıkça giderek daha da zayıflar, yırtılır, sertlik ve dayanıklılıklarını kaybederler, sonuçta fazlaca esnek ve gevşek bir hal alırlar. Böylece sarma ve destekleme görevlerini yerine getiremeyen bağlar nedeniyle laçkalaşan eklemler ve omurgalar tıpkı vidaları gevşeyen bir makine gibi zorlanarak fazladan travmatik hareketlere maruz kalırlar. Bu şekilde normal yapısı hızla bozulan, gevşeyen eklemlerin içinde ve omurgalarda sonuçta ERKEN KİREÇLENMELER, ERKEN MENİSKÜS YIRTIKLARI, ERKEN BOYUN VE BEL FITIKLARI, EKLEM ETRAFINDAKİ TENDONLARDA ZORLANMALARA BAĞLI KRONİK TENDİNİTLER, vb.. gibi romatizmal hastalıklar gelişir. Tüm bu kronik hastalıklar aslında BAĞLARIMIZDAKİ YETERSİZLİKLERİN BİRER SONUCUDUR.
Bilinen tedavi biçimleri neden uzun vadede yetersiz kalmaktadır?
Bağlardaki gevşeklikleri gidermek amacıyla PROLOTERAPİ uygulamadan, sadece bilinen diğer yöntemlerle romatizmal sorunları tedavi etmeye çalışmak asla yeterli değildir. Örneğin kronik bir bel fıtığı için sadece ilaç kullanmak, sadece bele fizik tedavi uygulamak ve egzersiz önermek, ya da sadece bel fıtığı ameliyatı yapmak , veya dizdeki eski bir menisküs yırtığı için sadece menisküs ameliyatı uygulamak "YALNIZCA SONUÇLARLA UĞRAŞMAK" demektir. Gerekli olduğu için yapılan en iyi tedavilerle bile, hatta gerektiği anda yapılan en iyi ameliyatlarla bile her zaman tam ve kalıcı sonuç alınamamaktadır. Örneğin "BEL FITIĞIM YİNE NÜKSETTİ" sözünü etrafımızda bu yüzden çok sık duyarız.
Aynı şekilde; birçok hasta "İLAÇ – KAPLICA – FİZİK TEDAVİ – AKUPUNKTUR-KORSE, VB.. GİBİ BİRÇOK TEDAVİ BİÇİMİNİ DENEDİĞİNİ, HATTA İYİ BİR AMELİYAT BİLE OLDUĞUNU, BUNA RAĞMEN AĞRISININ BİR TÜRLÜ GEÇMEDİĞİNİ, KISA BİR SÜRE İYİLEŞİP SONRA AYNI YAKINMALARININ TEKRAR ORTAYA ÇIKTIĞINI, HASTANE HASTANE VE DOKTOR DOKTOR GEZDİĞİNİ" söylemektedir. Bu tip hastaların sorunlarının bir türlü çözülemeyişinin önemli bir nedeni kendi bedenlerini korumaya gerekli özeni göstermemeleri olsa da, esas neden geleneksel tıbbın konuyu ele alışındaki bu "PROLOTERAPİ'Yİ İHMAL EDEN YAKLAŞIM ŞEKLİ"dir.
İşte PROLOTERAPİ tam bu noktada devreye girmesi gereken "TAMİR EDİCİ BİR TEDAVİ PROGRAMI"dır.
PROLOTERAPİ; "omurgaların ve eklemlerin hasarlı bağlarına-tendonlara yapılan özel enjeksiyonlarla bu yıpranmış ve esnemiş yapıların vücut tarafından tamirinin tetiklenmesi ve yenilenmenin hızlandırılması" esasına dayanır. Tamir sonucunda çimento gibi sertleşen ve sağlam bir hale gelen bağlar, eklem ve omurgaları eskisi gibi son derece sağlam biçimde sarmaya, germeye ve desteklemeye başlar, hasta ağrılarından kurtulur. Bunu "depreme uğramış bir yapının statik yapısını ve taşıyıcı kolon sistemini temelinden itibaren güçlendirme çalışması, veya akordu bozulmuş olan bir gitarın tellerinin gerdirilerek yeniden akort edilmesi" gibi düşünebiliriz.
Proloterapi tedavisi nasıl ve kim tarafından yapılır?
Eklemlerin veya omurgaların etrafını dıştan saran gevşemiş ve ağrılı bağ dokuları içine proloterapi konusunda eğitimli ve deneyimli uzman hekim tarafından steril koşullarda "DEXTROZ"(şekerli serum) solüsyonu enjekte edilir.Bunlar vücudumuzun doğal sıvıları olup, KARIŞIMIN İÇİNDE KORTİZON, vb.. GİBİ HERHANGİBİR İLAÇ ASLA BULUNMAMAKTADIR.
Enjeksiyon sonrası o bölgede ortaya çıkan, birkaç gün süren ve genellikle iyi tolore edilebilen AĞRI ARTIŞI, enjeksiyon alanında "BİZİM KONTROLÜMÜZDE DOKU TAMİRİ YAPILDIĞINI" gösteren olumlu bir işarettir. Ağrı daha sonra azalır.
3 hafta sonra hasta değerlendirilir, seans sayısı hastaya veya hastalığın durumuna göre 4-6 seansa kadar uzayabilir
Proloterapi hangi hastalıklarda kullanılır?
- Hiçbir tedaviye cevap vermeyen diz ve kalça ağrıları ,kireçlenmeler (artrozlar)
- Tekrarlayan ve geçmeyen omuz ağrıları(donuk omuz, omuz çıkığı,kas ve tendon yırtıkları)
- Fizik tedavi veya ameliyat sonrası iyileşmeyen bel ve boyun fıtıkları
- Ameliyat sonrasında geçmeyen kas, eklem ağrıları
- Kırıklar sonrasında gelişen inatçı ağrılar ve eklem tutuklukları
- Tendon ve bağlarda iyileşmeyen kronik rahatsızlıklar (tendinitler)
- Kas ve tendonların tekrarlayan şişmeler ve ağrılar sonucu işlev yapamadıkları rahatsızlıklar
- Eklem gevşeklikleri ve güç kaybı ( laksite)
- Dizde menisküs yırtıkları, ön ve arka çapraz bağ yırtıkları
- Yumuşak doku romatizmaları (fibromyalji, myofasial ağrı sendromu)
- Tekrarlayan boyun ağrıları
- Tekrarlayan sırt ağrıları
- Tekrarlayan bel ağrıları
- Tenisçi ve golfçü dirseği (epikondilit)
- Topuk dikeni
- Dizde Kondromalazi
- İnatçı kuyruk sokumu ağrısı (koksigodini)
- Tetik noktalar
- Karpal Tunel Sendromu
- Sporcularda kasık çekmesi (osteitis pubis)
- Sporcularda Ayak bilek, el bilek burkulmaları sonrası geçmeyen ağrılar
- Omurga eğrilikleri (skolioz- kifoz)
- Omurgalarda, göğüs kafesinde ve kaburgalarda geçmeyen kas ve bağ ağrıları
- Kalçada Perthes hastalığı
- Avaskuler nekrozlar( kemik dokunun yetersiz kan akımı nedeniyle nekroze olması)
- Siyatik ağrıları
- Çene ekleminde gevşeklikler
- Metatarsalji
- Morton nörinoması
KINESIOTAPE (Kinezyoteyp)
Hareket etmek üzere tasarlanmış olan kas-iskelet sistemimizin tüm bölümleri günlük zorlanmalar, travmalar, kas spazmları, kireçlenmeler, boyun-bel fıtıkları, menisküs yırtıkları, spor yaralanmaları, vb..gibi birçok nedenle hasar görebilir.
Hasara uğrayan dokularımızda ağrılı şişlikler, ödem, kas spazmları, vb.. gelişir. Ödem nedeniyle şişen ve genişleyen doku, etrafındaki cilt altı alanını iter ve daraltır, burada artan basınç nedeniyle dokular gerilir, kan dolaşımı yavaşlar, duysal uyaranlar değişir ve ağrı gelişir,sonuçta bölgedeki hareketler zorlaşır veya bloke olur.Tedavi edilmediğinde bu tablo giderek şiddetlenir.
Kinezyoteyp nedir?
Tam da böylesi ağrılı durumlarda kullanılan, çok hızlı sonuç veren ve çok pratik bir bantlama yöntemi olan KİNEZYOTEYP UYGULAMASI'nın 2 amacı vardır;
1-Hasara uğrayan ağrılı dokuyu çok hızlı bir şekilde restore etmek, iyileştirmek
2-Hızla ağrısız hareketi sağlamak
Kinezyoteyp'in özellikleri nelerdir?
1970'lerden başlayarak Japonya'da geliştirilmiş olan KİNEZYOTEYP insan cildi gibi esnek, ince ve gözenekli bir banttır. Yakılarda olduğu gibi ağrı kesici herhangi bir ilaç veya kimyasal madde içermeyen ve kendi boyunun %60 fazlasına kadar esneyebilen bu bant özel bir pamuklu malzemeden üretilmiştir. Islanma ve terleme halinde bile cilde yapışık kalmakta,yıkanmaktan,yüzmekten, vb..etkilenmemektedir.
Kinezyoteyp uygulaması ; anatomiyi çok iyi bilen, mevcut hastalık ve hasar tablosunu çok iyi yorumlayabilen, kinezyoteyp konusunda eğitim almış olan tıbbi personel tarafından ve her olaya göre en uygun teknikler kullanılarak yapılmalıdır.Bant çıkartıldığında yeniden takılmamalıdır.
Her yaş grubunda güvenli ve sorunsuz bir şekilde uygulanabilen bant, uygulama bölgesinde 4-7 güne kadar kalabilmekte, 5 seansa kadar da uygulama yapılabilmektedir.
Kinezyoteyp nasıl etki eder, diğer uygulamalardan farkı nedir?
Hasarlı dokular üzerine uygulanan diğer tip bandajlar, veya korse-atel-dizlik-bileklik gibi tespit edici materyaller bölgedeki eklem ve kas hareketlerini ileri derecede kısıtlamaya yönelik olduğundan, bu yöntemlerle doku sıkışıp baskılanmakta, bazen ağrı daha da artmakta, sonuçta doku beslenmesi ve iyileşmesi gecikmekte , ayrıca ek sorunlar da çıkabilmektedir.
Bölgeye KİNEZYOTEYP uygulandığında ise tam tersine bir mekanizma söz konusudur; öncelikle son derece esnek bir yapısı olan KİNEZYOTEYP sayesinde eklem hareketi kısıtlanmamakta, harekete izin verilerek iyileşmenin çok daha hızlı olması sağlanmaktadır. Uygun gerginlik ve açı verilerek cilde yapıştırılan bant özel yapısı sayesinde cildi yukarı çekmekte, deri ile kaslar arasındaki cilt altı boşluğunu genişletmekte ve buradaki ödemin dokular üzerine yaptığı basıncı son derece hızlı biçimde azaltmaktadır. Böylece kan dolaşımı bloke olmayıp hızlanmakta, lenfatik drenaj kolaylaşmakta, ödem ve gerginlik hızla azalmakta, deyim yerindeyse; bölge soğutulmaktadır. Sonuçta ağrı da hemen azalmakta ve ağrısız hareket olanağı sağlanmakta, sistem rahatlamakta, doku iyileşmesinin hızlanmasına paralel olarak kişinin performansı ve günlük hayat konforu tahmin edilemeyecek kadar hızlı artmaktadır.
KİNEZYOTEYP'in farklı tekniklerle uygulanması ile ayrıca zayıf bağlara ve kaslara aktif bir hareket desteği de verilebilmektedir. Bu yolla doku zedelenmeleri daha da azaltılabilmekte ve böylece tüm sistem daha iyi korunabilmektedir.
Kinezyoteyp hangi hastalıklarda kullanılır?
1-Omuz,dirsek,el,diz,ayak bileği eklemlerindeki travmatik burkulmalar, zorlanmalar
2- Omurgalardaki ağrılı olaylar ( boyun ve bel fıtığı, kas spazmları, yumuşak doku ağrıları, fibromyalji,skolyoz,vb..)
3-Omuzda ameliyat gerektirmeyen tendon yırtıkları, donuk omuz
4-Tenisçi ve golfçu dirseği
5-Sinir sıkışmaları(Elde karpal tünel sendromu,vb..)
6-Dizde ameliyat gerektirmeyen meniskus yırtıkları, çapraz bağ hasarları, diz ameliyatlarından sonraki ağrılar
7-Ayakta topuk dikeni, aşil tendiniti, düşük ayak
8-Kireçlenme ağrıları
9-Felçler, multipl skleroz, serebral palsi gibi hastalıklardaki kas zayıflıkları
10-Kırıklar ve alçılama sonrasındaki ağrılar
11-Estetik ve diğer ameliyatlar sonrası gelişen ağrı, şişlik ve morluklar
12-Spor yaralanmaları (sporcu kasığı,vb..)
13-Postur ve duruş bozukluklarına bağlı ağrılar
14-Hamilelik sırasındaki bel, sırt, kalça ağrıları
15-Gerilim baş ağrıları
16-Lenf ödem
MANUEL TERAPİ
Manuel Terapi; omurgamızda ve eklemlerimizde yanlış hareketler, aşırı yüklenmeler, çarpmalar, düşmeler,kazalar,kireçlenmeler,hareketsizlik,hatalı kullanma,vb..gibi çeşitli nedenlerle oluşan AĞRILI HAREKET KISITLILIKLARI'nı ve bunun sonucunda gelişen FONKSİYON BOZUKLUKLARI'nı gidermek amacıyla SADECE ELLERLE(MANUEL) uygulanan bir tedavi yöntemidir.Manuel Terapi uygulayabilmek için özel eğitimler almak ve özel teknikler öğrenmek gereklidir.
"ELLERİMİZİN GÜCÜ"NE NEDEN GÜVENMELİYİZ?
Konuyu tüm boyutları ile kavrayabilmemiz için önce eklemlerimiz ve omurgalarımızda ortaya çıkan bozuklukların sebeplerini ve sonuçlarını gözden geçirmekte fayda vardır.
Eklem ve omurga hareketlerimizdeki bozulmalar 2 şekilde olur;
1-Kas,tendon,kıkırdak, kemik gibi anatomik yapılarımızda röntgen, MR, vb..gibi görüntüleme yöntemleriyle kesin ve net olarak belirleyebileceğimiz YAPISAL BOZUKLUKLAR MEVCUTTUR(kireçlenme, menisküs yırtıkları, bel fıtığı, kırık..).Bunlar eklem hareketlerimizi kısıtlar,ağrı ve fonksiyon kaybına neden olur.
2-Yapılan tetkiklerde eklemlerimizde YAPISAL BİR BOZUKLUK BELİRLENEMEDİĞİ HALDE, ağrı ve kısıtlılık tablosu oluşabilir, fonksiyon kaybı gelişir. Böylesi durumlara "FONKSİYONEL BLOKAJ" denir.
Bahsettiğimiz bu iki farklı sebeple oluşan ağrılı tablolar görünüşte bazen tıpatıp aynı yakınmalara yol açsa da, çözüm yolları tamamen birbirlerinden farklı olabildiğinden hem hekimler açısından, hem de hastalar açısından pratikte çok önemli sorunlar yaşanabilmektedir. Örneğin; tetkiklerinde ileri derece eklem hasarı belirlenen birçok hasta çok az ağrı ve fonksiyon kaybı ile hayatını gayet rahat devam ettirebilmekte, hatta bazen hiç ağrısı olmamaktadır. Bazen de tam tersine; görüntüleme tetkiklerinde hiçbir hasar belirlenemeyen birçok hasta ileri derece ağrılı olabilmektedir. Böylesi durumlar için değişik branşlardan birçok hekim aynı tabloya farklı yorumlar getirmekte, FARKLI TANILAR ortaya çıkmakta ve ucu ameliyat önerisine kadar giden FARKLI TEDAVİ ÖNERİLERİ arasında hastaların kafası iyice karışmakta, bazen de yaşadıkları bu belirsizlikler nedeniyle hekimlere ve tıbba güvenleri azalmaktadır.
Modern tıp olarak elimizdeki en ayrıntılı laboratuar tetkiklerini,ultrason-tomografi- MR..gibi klasik ve standart tanı yöntemlerini kullandığımız halde bile tanıda zorlandığımız böylesi olaylarda çok dikkatli olmamız gerekmektedir , benzer şekilde tedavide de aynı çözümsüzlüklerle sıkça karşılaşmaktayız.
Olası bir tümör,kırık,vb.. gibi çok önemli olayların tanısı için gereğinde her türlü modern tanı yöntemini şüphesiz çekinmeden ve mutlaka kullanmalıyız.Ancak biz hekimler eski hocalarımızdan öğrendiğimiz çok temel bir noktayı; "HEKİMİN ELLERİNİN HASTAYA MUTLAKA DEĞMESİ GEREKTİĞİ"ni uzunca süredir biraz göz ardı etmiş görünüyoruz.Çok yoğun hasta bakma temposu içerisinde kaldığımızda yaşamak zorunda kalabildiğimiz böylesi durumlarda, yani muayene etmeden tetkik isteyen,tedavi planlayan bir hekim olduğumuz zaman neleri kaçırdığımızın, bazen de çok gereksiz tetkikler istediğimizin farkında olmalıyız.. Ancak ; bizden mazeret duyarak değil çözüm bekleyerek medet uman hastalarımız üzerinden mesleğini uygulayan bir meslek grubu olduğumuz için "hekimlik sanatımızı hayata geçirirken donanım, maharet ve tecrübemizi kullanarak hastalarımıza doğru ve hatasız şekilde yaklaşımlarda bulunmamız gerektiği" değişmeyen bir gerçek olarak her an karşımızda durmaktadır.
İşte yukarıda bahsettiğimiz şekilde " tanıda ve tedavide zorlandığımız" ve bu nedenle klasik anlayışlarımızın dışında başka bakış açılarına, farklı paradigmalara ihtiyaç duyduğumuz hallerde MANUEL TERAPİ kavramı çoğu kez imdadımıza yetişmektedir. Yine tam da bu noktada "ELLERİMİZİN HASTAYA DEĞMESİ"nin ne kadar kıymetli olduğunu hatırlamalıyız, zira MANUEL TERAPİ çerçevesinde SADECE ELLERLE UYGULANAN MUAYENE USULLERİ VE TESTLER mevcut olup, bunlar sayesinde klasik tıp bilgilerimizle yeterince yorumlayamadığımız birçok olaya SADECE ELLERİMİZİ KULLANARAK DOĞRU TANI KOYMAMIZ, yine SADECE ELLERİMİZİ KULLANARAK TEDAVİ YAPMAMIZ, blokajları kolayca çözüp hastalarımızı hızla iyileştirmemiz mümkündür.
MANUEL TERAPİ'NİN TIPTAKİ YERİ
Günümüzde modern tıbbın tedavide kullandığı 3 ana yöntem mevcuttur;
1-İlaç tedavileri
2-Cerrahi girişimler
3-Refleks tedaviler(fizik tedavi, manuel terapi, akupunktur,kaplıca,vb…)
İlk 2 grupta yer alan ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi teknolojideki baş döndürücü gelişime paralel olarak hızla gelişen iki alan olup, her iki grup da artık devasa birer sanayi dalı haline gelmiştir ve bu sektörlerin oyuncuları tarafından da giderek artan oranda desteklenmektedirler.
3.grupta yer alan tedavilerin değeri ise çok geç anlaşılmıştır ve bunlar genelde uzun yıllar tıpta üvey evlat muamelesi görmüş, fazla önemsenmemişlerdir. Oysa ki bu grupta yer alan ve konumuz olan MANUEL TERAPİ neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir yöntemdir. Tıbbın atası sayılan Hipokrat "omur sütununun ve onunla ilişkili olan iç organların hekimlerce çok iyi bilinmesi gerektiği"ni söylemiştir. Hipokrat; "faranjit-larenjit-astım-böbrek ve mesane bozuklukları-kabızlık-idrar kaçırma gibi iç organ bozuklukları omurga rahatsızlıkları ile çok yakından ilgilidir ve omurgayı tedavi ederek tüm bu rahatsızlıkları da gidermek bir sanattır" demektedir
Tıptaki farklı yönelimler nedeniyle geleneksel tıp camiası uzun yıllar manuel terapi gibi uygulamalara uzak durmuş, bu tedavilerden daima yanlış bir deyim olarak "alternatif tıp" başlığı altında biraz da küçümseyerek bahsetmiştir . Bu alanda oluşan boşluk yine uzun yıllar boyunca sınıkçı-kırık çıkıkçı- bel çekici-şifacı-lokman hekim, vb.. gibi sıfatlarla anılan bilgisiz, yetkisiz ve ehliyetsiz kişiler tarafından doldurulmak istenmiştir.Bu kişilerden alınmış olan kısmen iyi sonuçları halkımız şehir efsanesi gibi yaysa da, aynı kişilerin yol açtığı kötü sonuçlar hastaların kendisi tarafından bazen utanç, bazen ayıplanma duygusu ,bazen kadercilik nedeniyle gizlenmeye çalışılmıştır.Sınıkçı-şifacı eliyle oluşan felçler,kırıklar gibi sayısız ve çoğu geri dönüşü olmayan hasarların, komplikasyonların ise hesabı ilgili makamlarca sorulmadığı gibi, bu hasarlar yine biz tıp mensupları tarafından giderilmeye çalışılmıştır, düzeltilemeyen hasarlar ise insanlarımızda kalıcı sorunlara yol açmıştır.
Son 15-20 yıldır ise durum temelden değişmiştir. Modern tıp mensupları uzun yıllar boyunca her hastalığı ilaç ile tedavi edebileceklerini iddia etmişler ve neredeyse her semptoma bir ilaç bulmaya çalışmışlardır, ya da cerrahi tedavinin en radikal tedavi şekli olduğu söylemiyle cerrahinin sorunları kesinlikle çözeceği yanılgısına düşmüşlerdir.Pratikte gördüğümüz tablo ise; "çok sayıda hastalığın ve hastanın yapılan her türlü tedaviye karşın çözümsüz halde ortada kalmış olduğu gerçeği"dir, bunlar tıbbın siyah veya beyaz değil, gri alanlarıdır.Son yıllarda ise bizzat tıp mensupları tarafından uygulanan başta MANUEL TERAPİ olmak üzere PROLOTERAPİ, NÖROPROLOTERAPİ, KURU İĞNE, KİNEZYOTEYP, NÖRAL TERAPİ, OZON TERAPİ, PRP.. gibi yöntemlerle alınan sonuçların ne kadar yüz güldürücü olduğu görülmüş, çözümsüz görünen gri alanlar bu gibi yöntemlerle başarılı şekilde ortadan kaldırılmaya başlanmıştır. Böylece üzerinde hala geniş çalışmaların ve tartışmaların yapılageldiği bu uygulamalar modern tıp içerisinde hak ettiği yeri önyargısız bir şekilde hızla almıştır.Artık bu uygulamalar "alternatif tıp" olarak değil, "TAMAMLAYICI TIP " olarak anılmaktadır ve muhtemelen çok yakın bir gelecekte klasik tıp uygulamaları olarak rutine de alınacaktır.
MANUEL TERAPİ HANGİ HASTALIKLARDA KULLANILABİLİR?
BAŞ VE BOYUN; boyun fıtığı,kireçlenme, boyun kökenli omuz ve dirsek ağrıları, kulak çınlaması-baş ağrısı-baş dönmesi-bulantı-görme bozukluğu-ses kısıklığı, akut tortikolis, travmalar ve kazalar sonrasında gelişen omurga kökenli boyun ağrıları
SIRT; duruş hatasına bağlı postural ağrılar, skolyoz, fibromiyalji, kireçlenme, interkostal nevralji
BEL; bel fıtıkları ve kireçlenme, faset sendromu, mekanik bel ağrısı, kas kısalıkları ve spazmlar, sakroiliak eklem disfonksiyonu
KOKSİKS; koksigodini
OMUZ; donuk omuz
DİZ; kireçlenme, meniskus yırtıkları
KIRIKLAR VE AMELİYATLAR SONRASI SORUNLAR; kırık için uygulanan ameliyat ya da alçı-bandaj sonrası gelişen eklem sertlikleri ve ağrıları
Makele : Uzm. Dr. Halil İbrahim Bilgen